12 Ağustos 2011 Cuma

Polisteki Yapısal Değişimin Amacı Ne / Mehmet Yiğittürk

POLİSTEKİ YAPISAL DEĞİŞİMİN AMACI NE

AKP hükümetinin bugüne kadar terörle mücadele söylemi şuydu:
“Bölücü terörle silahlı mücadele 30 yıldır bir sonuç vermemiştir. Bu sorun diyalog ve toplumsal uzlaşma yoluyla çözülmelidir. Bundan sonra analar ağlamasın, silahlar sussun.”

Bunu sağlamak için açılım politikası kapsamında Abdullah Öcalan ile dahi görüşmeler yapılacak, yeni anayasa ile de barış sağlanacaktı. Bu siyaset sonlanmış da değil, devam ediyor.

Üstelik terörle mücadelede değişen anlayış ve yeni mücadelenin diyalog yoluyla yapılması da bir polis projesi…

Bu amaçla Kuzey Teksas Üniversitesinde eğitilen 180 polis müdürünün 100’ü Doğu ve Güneydoğu’da görev yapıyor. Bunlar “toplumsal barış projeleri” dedikleri bazı projeleri uyguluyorlar. Bu projelerle gençlerin eylemlere katılma oranının çok azaldığını söylüyorlar. (24 Nisan 2011-Hürriyet/ Pazar)

Yani barış yeni yöntemlerle sağlanıyor, terör bitiyor!
Hükümet üyelerinin basına yansıyan açıklamalarına bakalım ve kurulacak yeni polis kuvvetinin niteliğini kavrayalım.

1- “15 bin kişiden oluşacak”

TSK bünyesindeki profesyonel birliklerin sayısına yakın bir mevcut… 5 Komando Tugayı, özel Kuvvetler ve Jandarma Özel Harekât birlikleri sadece subay, astsubay ve uzman çavuşlardan oluşuyor. Yani böyle bir polis kuvveti, profesyonel birlik yokluğundan kurulmuyor.
Kaldı ki, yeni çıkarılan yasayla 50 bin kişilik profesyonel askeri birlik kurulması kapsamında ilk 5100 kişilik birlik için başvurular başladı…

2- “Polis, kırsal alanda da istihbarat faaliyeti ve operasyon yapacak.”

Polisin kırsal alanda istihbarat faaliyeti için insansız hava araçları, özellikle sınırlar için çeşitli gözetleme ve erken uyarı sistemleri ile donatılması gerek. Oysa bu cihazlar ve kara gözetleme radar sistemleri TSK bünyesinde zaten mevcut ve etkin şekilde kullanılıyor.
Fiziki istihbarat için ise kapsamlı bir teşkilatlanma gerekiyor. 2003 yılına kadar bu tip istihbarat askeri kaynaklara dayanıyordu. Son derece verimli kullanılıyordu. 2000 yılında toplam 8, 2001’de 7 ve 2002’de ise 10 şehit verildi. Yani terör yok denecek seviyedeydi.
Ama 2003 yılında Süleymaniye’de yaşanan çuval olayından sonra terör olaylarında ciddi bir artış yaşanmaya başlandı.

3- “polise ağır silahlar alınacak.”

Çok çeşitli Zırhlı Muharebe Araçları (ZMA), Zırhlı Personel Taşıyıcılar (ZPT), Havanlar, Uçaksavarlar, Roketatarlar, Law, alınacağı daha önceki deneyimden bilinen silahlar.
Bunlara ek olarak silahlı helikopterlerin de alınması tartışılıyor.

TOPLAM SAYI TSK’YA YAKLAŞTI

Bütün bu açıklamalara şu bilgileri de ekleyelim:
Toplam polis mevcudu 300 bine (bazı kaynaklara göre 230 bin) çok yaklaşmıştır. 50 bin kişilik sınır muhafaza birliği de açıklamalara göre polis üzerinden İçişleri Bakanlığına bağlı olacaktır. 15 bin kişilik Polis Özel Harekât kuvvetini de bu sayıya ekleyelim. Yaklaşık 300-365 bin kişilik bir kuvvet.
TSK’daki toplam er mevcudu ise yaklaşık 430 bin civarındadır. Bu 430 bin kişiye jandarma dâhildir ve jandarmanın 2013 yılında bir Genel Müdürlük olarak İçişleri Bakanlığı’na bağlanacağı, bu yönde çalışmaların başladığı artık sır değil.

Bu durumda polis mevcudunun asker mevcudunu geçtiğini görüyoruz. Polislerin, yeni yasa ile askerlikten muaf tutulduğunu ekleyelim ve şu manzarayı görelim:
Önümüzdeki yıllarda sayısı TSK’dan daha fazla olan ve ağır silahlara sahip bir kuvvet daha olacak.
Terörle mücadelede polis, askerin yerini aldıkça, bu amaçla konuşlu bulunan birliklerin başka bölgelere naklinin veya lağvedilmesinin gündeme gelmesi kaçınılmaz.

MAJESTELERİN ORDUSU MU?

Tespit: Hükümetin açılım politikaları devam edecek ve önemli bazı tavizler, yeni anayasa ile birlikte verilecek. Yerel özerklik de bunlardan birisi. 
Tespit: Türkiye hızla, başkanlık veya yarı başkanlık sistemine doğru ilerliyor. Daha geniş yetkilerle donanacak olan Devlet Başkanı’nın, yeni devlet düzeni içinde, üniter yapıya bağlı ve ona göre teşkilatlanmış bir orduya karşılık, doğrudan kendisi tarafından oluşturulan ve yeni devlet düzenine uygun bir silahlı kuvveti olacak.
Yani vesayetin silahlı teminatı…

POLİS ORDULAŞIRSA ORDU NE YAPACAK

Burada şu soru ortaya çıkar: Ordu neden var, polis neden var?
Ordunun varlık nedeni ulusal güvenlik, polisinki ise yurtiçi asayişin saylanmasıdır.
Bölücü / ayrılıkçı terör ise iki nedenden dolayı bir asayiş değil ulusal güvenlik tehdididir. İlk neden organizasyon yapısı ve eylem beklentilerinin tamamen askeri nitelik taşımasıdır. İkinci neden ise hedefleri, kullandığı amaçlar (ekonomik, siyasi, askeri) ve değişen uluslar arası savaş konsepti nedeniyle, terörün, uluslar arası arenada konvansiyonel savaş tehdidinin yerini doldurmasıdır. Yani bir devlet tarafından, başka bir devlete karşı silah olarak kullanılmaktadır.
Polisin terörle mücadeleden sorumlu olması, aynı zamanda ulusal güvenlikten sorumlu olması anlamına da gelecektir. Bu durumda ordunun varlık nedeni değişecek ve yeni bir yapılanmaya tabi tutulacaktır. Tabii ki küresel sistemin isteklerine uygun olarak…

Küresel sistem, yani ABD, Ortadoğu ve Afrika operasyonlarında, kendi askerleri yerine ölüm riskini alacak “müttefikler” istemektedir. Bu işgallerin, barışı koruma, ayaklanmaları bastırma, barışı sağlama gibi havalı isimleri vardır. ABD kamuoyu, profesyonel orduları olmasına rağmen bu operasyonlardaki kayıpları hoş karşılamamaktadır. Ancak bu işgaller ABD’ye hayati ihtiyacı olan ucuz hammaddeyi sağlamaktadır, yani sürdürmek zorundadır. Önce desteklediği çeşitli örgüt ve etnik gruplarla düşük yoğunluklu çatışmaları sürekli hale getirmekte sonra da barışı sağlamak için işgal etmektedir.

İşgal altındaki bölgelerde devam eden çatışmalardaki ABD’li asker kayıpları bir gerçeği ortaya koymuştur. Bağımsızlığı için direnen asimetrik direniş gücü ile mücadele etmek zordur. Bu nedenle ABD çıkarlarının savunulması için önce özel güvenlik şirketleri denenmiş, ama onların da maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle müttefiklere ihtiyaç duyulmaktadır. Hem ucuz, hem de başka uluslardan olduğu için siyasi sorumluluğu olmayan yeni askerler…

Bu bölgelere en yakın müttefik Türkiye’dir ama ordusu milli ordudur, yani bu amaçla kullanılabilecek bir ordu değildir. Bunun için yapılması gereken, ordunun modernizasyon adı altında profesyonelleşmesidir. Böylece Bağdat ya da Kandahar’daki çokuluslu gücün görevi sırasında ABD’lilerin yerine Türk askerlerinin ölmesi durumunda iç kamuoyunda da bir tepki oluşmayacaktır. 
Kaynak:Mehmet Yiğittürk/Odatv.com